Sabah alarmı değil de, güneşin yatağının ucuna vuran ışığıyla uyanmayı hayal et. Elini telefona değil, bir deftere uzattığını…Bildirimler yerine kendi düşüncelerini karşıladığını.
Dijital dünyanın hızla akan, sürekli güncellenen, parmaklarımızı hep kaydırmaya zorlayan akışı içinde bir günlüğüne durmak mümkün mü?
Bizce mümkün. Hatta bir fincan kahveyle birlikte bu deneyim çok daha anlamlı.
Bugün seni "analog bir gün" yaşamaya davet ediyoruz. Yani ekranlardan, şarj kablolarından, bildirimlerden uzak; seslere, dokulara ve kokulara yakın bir gün. Kurşun kalemle yazılmış cümlelerin, plakta çalan şarkıların ve kahve kokusunun rehberliğinde.
Günlük Tutmak Neden Hâlâ Şifalı?
Bir defterin kapağını açmak, kalemi eline almak ve içinden geçenleri olduğu gibi dökmek… Belki yazın çirkin, belki cümlelerin dağınık. Ama orada, sana ait ve gerçek bir şey var: Senin izlerin.
Dijital notlar silinir, kopyalanır, düzeltilir. Ama günlük sayfaları yaşar. O an yazdığın hız, bastığın harfler, bazen aceleyle çizdiğin bir ok ya da kenara karaladığın bir tarih… Hepsi zamanla sana hikâyeni fısıldar.
Kafede yalnız otururken açtığın defter, belki en iyi arkadaşın olur. Göz ucuyla gelen geçeni izlerken, düşüncelerin yavaşça akar. Kalemin sesinden başka bir şey duymazsın.
Plaktan Çalan Zaman
Müziği sadece duymak değil, hissetmek de vardır. Plak çalarken çıkan hafif cızırtı, iğnenin yüzeye değdiği o yavaş an… Bir şarkı seçilir, yerleştirilir, iğne indirilir. Her şey bir ritüel.
Oysa dijital müzikte her şey saniyelerle ölçülür. Atla, geç, sıradakine geç… Ama plakta sabırsızlığa yer yok. Hızlıca değiştiremezsin. Sadece dinlersin.

Kurşun Kalem ve Anın Zarafeti
Kurşun kalem, biraz tereddütlüdür. Net değildir, belki silinir. Ama tam da bu yüzden hayat gibidir. Hatalarıyla kabul edilen, gerektiğinde baştan başlayan…
Kurşun kalemle yazmak; düşünmeyi, durmayı ve tekrar etmeyi öğretir. Parmak ucunda bir narinlik vardır. Ve o basit, gri çizgi — bir fikir doğurabilir.
Kafede bir köşeye bırakılmış bir kalem ve birkaç boş sayfa… Kim bilir, belki başka bir misafir senin başladığın cümleyi devam ettirir. Belki bir şiir doğar. Belki sadece içten bir “günaydın”.
Ve tabii ki kahve… Bir fincan kahve, her şeyin başlangıcı olabilir. Demlenirken çıkan ses, yayılan koku, ilk yudumdaki sıcaklık…
Kahve hızlı tüketilecek bir şey değildir aslında. Yavaş içilmeli. Yudumlandıkça fark edilmeli. Tıpkı analog bir gün gibi: aceleye değil, farkındalığa davet eder.
Bir kahveyle başlayan sabah; bir plakla derinleşen öğle saati; bir kalem ve defterle biten akşam… Tek bir gün, ama içine ne çok şey sığar değil mi?
Bugün, sadece bir saatliğine bile olsa ekranı kapat. Bir kurşun kalem al. Bir sayfa aç. En sevdiğin şarkıyı plağa yerleştir. Ve bir fincan kahveyle kendine “merhaba” de.
“Bir günlüğüne ekranı değil, kendini aç. Sayfayı çevir, kahveni koy, sesi biraz kıs. Hayat, bazen sadece bir kurşun kalemin ucundadır.”