Her kafenin bir sesi vardır. Bir karakteri. Sadece kahvesiyle değil; duvarlarında asılı çerçevelerle, kitap raflarında unutulmuş bir notla, sabahın ilk saatlerinde yankılanan fincan tınısıyla…

Bazı mekânlara ilk girdiğinizde bile sanki daha önce orada bulunmuşsunuz gibi hissedersiniz. Çünkü o yer, sadece size değil, sizden önce orada oturmuş herkese ev sahipliği yapmıştır. Duvarda asılı bir siyah-beyaz fotoğraf, kimin çektiğini bilmesek de bir anıya açılır. Raflara dizilmiş kitaplar, sadece okunmak için değil, unutulmamak için oradadır. Ve müzik… O hep oradadır. Ne çoktur ne az, sadece olması gerektiği gibidir.

Duvarların Taşıdığı Zaman

Duvarlar sadece boya ya da tuğladan ibaret değildir. Onlar biriktirir. Sözleri, kahkahaları, suskunlukları... Belki bir zamanlar oraya dayanan bir masa, karşılıklı konuşulan uzun bir sohbet, vedayla biten bir bakış… Her şey duvarların hafızasında yer eder.

Eğer dikkatle bakarsanız, bazı köşeler daha yaşlıdır. Oradaki bir çatlak ya da solmuş bir iz, yıllar önce içilen bir kahvenin tanığıdır. Hiçbir şey söylenmez, ama hissedilir.

Rafların Sessiz Anlatımı

Kitaplar bir mekâna sadece dekor olarak yerleşmez. Onlar da bir tür sessiz misafirdir. Kimi zaman raftan alınır, açılır, bir iki sayfa karıştırılır ve sonra yerine bırakılır. O kitabın arasında unutulmuş bir kartvizit ya da altı çizilmiş bir cümle varsa, işte o anda kafenin hafızasına bir not daha düşülmüştür.

Küçük objelerle süslenmiş raflar da anlatır aslında. Bir fincan, belki eski sahibinin anısına… Bir daktilo, artık yazmıyor olsa da her tuşuna bastığınızda duyulacak hayali seslerle doludur.

Seslerin İçindeki Sessizlik

Bazı kafelerde sessizlik bile bir sestir. O, arka plandaki müziğin içine gizlenmiş fincanların birbirine değdiği tınıda, baristayla müşterinin fısıltı gibi konuşmasında ya da kapının açılıp kapanırken bıraktığı küçük “merhaba”da saklıdır.

Mekânın sesleri değişir ama hep tanıdıktır. Sabahları biraz daha yumuşak, öğleden sonraları canlı, akşamüstü ise ağır ve yavaş… Adeta mekânın da bir nefesi vardır; sabah alır, akşam bırakır.

Bir Hafıza Olarak Vitalen

Vitalen, sadece kahve sunmaz. O, küçük anların toplamından oluşan büyük bir hafızadır. Sade bir fincanın içinde günün ilk ışığı saklıdır. Raflarda duran kitaplar, konuşulmayan ama hissedilen duyguları taşır. Duvarlar, burada geçen zamanı susarak anlatır.

Ve sen orada oturduğunda, o hafızanın bir parçası olursun. Belki bir cümle bırakırsın. Belki bir bakış. Belki sadece sandalyeyi biraz yana çekişinle bile iz bırakırsın.

“Çünkü bazı yerler sadece mekân değildir. Hafızadır.
Ve her ziyaret, bu hafızaya sessizce eklenmiş bir sayfadır.”

Her sesin, her rafın ve her duvarın bir hikâyesi var. Ama hâlâ tamamlanmamış cümleler de var burada. Belki seninle tamamlanacak. Sana özel bir köşe, sana iyi gelecek bir ortam ve sadece senin için demlenmiş bir kahve hazır.

Vitalen’de bir sandalye boş. Gel, bu hafızanın bir parçası ol. Belki ilk sayfanı burada açarsın, belki sessizliğinle bile iz bırakırsın.